Batıda sanatın sunum ve sergileme biçimleri yüzyıllar içinde çeşitli iç ve dış etkenler ve eleştirilerle harmanlanarak değişti. Özel koleksiyonların genel izlenime açılması ve kamusal alanların oluşturulması, aynı zamanda sergi ve müze kültürünün de sosyal hayata kazandırılmasıyla birlikte sanat piyasasının farklı endüstri alanlarıyla iç içe örülerek gelişmesi, sergileme tarihinin önemli dönüm noktalarını içerir.
…
Görkemli saraylardan, Akademi’nin renkli duvarlarından, fin de siècle müzelerinde gittikçe kabul gören beyaz duvarlarında tek sıra sergileme biçimleri, avant-garde girişimlerden stüdyo estetiğine ve kurumsal eleştiri hareketlerine bakıldığında her zaman sergileme tarihinin inovasyon (yenilik) ve değişimi müjdeleyen bir alan olduğu söylenebilir.
Figür 1: Ludwig Mies van der Rohe ve Lilly Reich, Kadife ve Saten Kafe, Berlin, 1927. Museum of Modern Art, New York.
Figür 2 (sağ): Art of This Century gallery, New York City, 1942—installation design by Frederick Kiesler. Kaynak: Pinterest.
Mies Van der Rohe ve Lilly Reich’in 1927 yılında tasarladıkları ‘Kumaş Bölmeler’ (Figür 1) ve Friedrich Kiesler’in kurgusuyla düzenlenen ‘Bu Yüzyılın Sanatı’ sergisi (Figür 2) ilerici sergileme biçimleriyle mekan arasındaki ilişkiyi görebileceğimiz birçok örnek arasından sadece ikisidir. Bugüne kadar bu gelişimlerin çoğunun ortak noktası, mimarlık tarihiyle paralel olarak, mekan kullanımında insan bedeni ve görüş noktalarıyla duyusal deneyiminin tasarımsal yansımaları ve etkisidir. Dolayısıyla, sergi pratiğindeki yenilikler doğası gereği sanatın ve sanatçının yapılandırdığı sınırlarla birlikte onları içeren mekanlara ve yaratılan mekanları deneyimleyen bedenlerle bağlantılıdır. Bu üçlünün birbiriyle etkileşim ve bazen sürtüşmesinden tetiklenen gelişme- ler sanat, sergileme ve mimarlık tarihinde heyecan verici anlar oluşturmuştur.
Sergiler, tarih boyunca var olan teknolojileri ve optimizasyonu kullandığı var sayılırsa, Covid-19 döneminde çevrimiçi sergilerin müze ve galeri sergileme biçimleri ve izleyicinin deneyimi kavramları üzerine etkisi nasıl değerlendirilebilinir? Bu açıdan bakılırsa, sanat dünyasının ve sergileme biçimlerinin interneti kullanması, bir nevi sanayi devriminde buhar makinesinden yararlanımasına benzetilebilir; buhar makinesi 17. yüzyılda çeşitli deneylerle kurulmuş olmasına rağmen, 19. yüzyılda koşullar teknolojinin yeni bir çağı müjdelemesine izin verdi. Benzer şekilde internet teknolojisi de 1960’larda var olmasına rağmen, 1980’lerde yeni medya olarak tanımlanan sanat pratiklerinde, ancak 2000’lerden itibaren sanat kurumlarında kullanımı yaygınlaşmıştır. Elbette bunun (hem devrimin hem de internetin) uzun vadede olumlu ve olumsuz sonuçları da tartışmaya açıktır.
…
Paylaşım noktaları ve kolektif deneyimlerin edinildiği alanlar olarak kabul edilen müze ve galeriler Covid-19 kısıtlamalarıyla ziyarete kapanırken, işletme bütçelerine yüklenen baskı, gelir noksanlığı ve diğer yandan kilit personelin işten çıkarılması gibi sorunlar yanı sıra izleyici kitlelerinin ilgisini nasıl muhafaza edebileceği gibi endişelerden halen kurtulamamıştır. Böylece birçok mekan internet ve yazılım teknolojilerinin sunduğu imkanlarla çevrimiçi sergi ve dijital-sanal gerçeklik (VR) olanaklarına yönelmiştir.
Figür 3: Louvre Web Sayfası. Erişim: https://petitegalerie.louvre.fr/visite-virtuelle/saison5/
Yeni normal haline gelen çevrimiçi sergilerde tematik ve dönemsel odalarda düzenlenmiş sanat eserleri ve çeşitli objeler de bulunmaktadır. Çevrimiçi düzenlemeler ‘geleneksel sergi’ deneyimini taklit ederek izleyicinin adeta mekandaymışcasına oturduğu yerden oda oda gezmesini teşvik eder. (Figür 3). Bu platformlarda sunulan sanat eserlerine anında erişim sağlayan fakat eşit derecede bir tıklama ile anında oradan ayrılmanın tatmini dışında herhangi bir yeniliğe izin verip vermediğine dair sorular uyandırır.
Figür 4: Tate Modern’in Blavatnik Binasında interaktif “Keşfedin” alanları. Londra. Bloomberg Philanthropies sponsoluğunda oluşturulan odalar, ziyaretçi deneyimini dönüştürmek, tesis içinde ve dışında mobil uygulamalar gibi başka dinamik araçlar da içerir. Yazarın kendi fotoğrafı.
Figür 5: Rachel Rossin, Alembic Cache Passes (Time-snark), 2016. VR Video. Kiasma – Finnish National Gallery. Helsinki. Yazarın kendi fotoğrafı.
Giderek sanallaşan yeni normallerin içinde sanata bakma deneyiminin basitleşmesi ve açık erişim/demokrasi giysisiyle aslında iyileştirici, entelektüel veya estetik değer ve deneyiminden öte kapitalist araçlar haline getirilmesi söz konusudur. Tüketim kültürü içinde izleyici, kullanıcı, takipçi ve tüketici arasında belirsizleşen çizgilerle birlikte yeni sergileme biçimlerini oluşturan aktörler (sanatçı, küratör veya kurum) inovasyonu artık yeni paydaşları olan kullanıcılar, kullanıcı deneyimi tasarımcısı (user interface), yazılım donanım ve elektronik mühendisleriyle paylaşmak durumundadırlar. (Figür 4).
…
Günümüz sanatı, sanata baktığımız platformlar ile sergi tarihinde mimarinin rolü, bir mekanda bulunmanın ve nesnelerle etkileşim kurmanın fiziksel ve dokunsal deneyimiyle birlikte değişmektedir. Geçmişte, görkemli binalar ve dikkatlice kurgulanmış galeriler, izleyicinin deneyimi, sorgulama ve yenilikçi sergileme yöntemlerini kullanma yarışmasında önemli bir rol oynamıştı.
…
Yeni medya gibi deneyimsel sanat formları eski sergileme alanlarının duvarları arasında tıkılıp kalırken (Figür 5), geleneksel sanatın yeni mekanları haline gelen çevrimiçi platformlarında başyapıtlar bile sönük ve solgun kalıyorlar. (Figür 3). Bu platformların yeni mimarları olan teknoloji alanları farklı inovasyonlara yol açma potasiyeli taşırken, sanatçıların ve küratörlerin alışageldik düşünce ve çalışma biçimlerine de meydan okumaktadır.
Böylece sergi tarihinde çok farklı bir dönem yaşadığımız söylenebilir: Sanat kurumlarının çerçeve- leme gücü ve etkenleri değişti; bunlar artık diğer disiplinlerle paylaşılıyor ve yetkinin gücü tasarımcılara ve içerik üreticileri ile kullanıcılara aktarılıyor. Önemli olarak da kurumların bütçesi ve kapasitesi, satın alabi- lecekleri hizmeti belirliyor ve bu da sonuç olarak kullanıcı deneyimi ve yaygınlaştırma potansiyelini de etkiliyor.
…
Kalıcı ve sürdürülebilir dijitalleşmenin gerekliliği ve yararları açıktır, ancak köklü kurumların çevrimiçi platformlarla dönüşüm süreçleri ile Kıbrıs’ta yer alan sanallaşma biçimleri arasında önemli farklılıklar vardır.
…
Geçmişten örnek alacak olursak, organik ve örgütsel gelişimlerle mevcut teknolojileri bir çok bağlamda etkin olabileceği zamanlarda değerlendirmenin, yapay sıçramalardan daha değerli/yararlı olacağına işaret eder.
*Bu yazı MİMARCA Çevrimiçi: Dijital Mekanlar isimli dergide yayınlanan makaleden alıntılardan derlenmiştir. Makalenin tümünü okumak için www.mimarlarodasi.org sayfayı ziyaret ediniz. Plümer Bardak, E., (March 2021) “2021’de Sanata Bakmak: Yeni Normaller ve Çevrimiçi Sergiler” in MİMARCA Çevrimiçi: Dijital Mekanlar. Yıl-Year 33. Sayı-Issue 91. UCTCEA Chamber of Architects Journal-KTMMOB Mimarlar Odası Dergisi. Pp. 90-99. ISSN: 1306-3138
Yrd. Doç.Dr Esra Plümer Bardak