Her şeyin dijitalleştiği dünyada elle üretilen eserler yaratıyor
Akbaytogan ile sektördeki kariyerinden akademik hayata geçişi, baskı resim serüveni, baskı resmin en çok sevdiği özellikleri ve bu maceranın duygusal yönü ile ilgili samimi bir röportaj gerçekleştirildi.
“Üniversite hayatını her zaman sevmişimdir”
Akbaytogan, üniversite hayatını her zaman sevdiğini dile getirerek, ders vermek, ortak projeler yapmak, sergiler hazırlamak ve çalıştaylar düzenlemenin kendisine her daim haz verdiğini belirtti. Öğrencilerinin gelişimini görmenin ve onlara kendi geleceklerini kurmalarında yardımcı olmanın kendisine heyecan verdiğini ifade eden Akbaytogan, üniversite ortamının her zaman deneysel çalışmalara açık, araştırma ve geliştirmeye yatkın ortamlar olduğunu da belirterek, “en monoton dersleri bile sürekli yaratıcılık içeren keyifli saatlere çevirmek mümkündür” dedi.
“Sektörde pişmeden akademisyenlik yolunda devam etmek yanlış”
İçinde bulunduğu meslekte, üniversiteden mezun olup ajans ortamında pişmeden akademisyenlik yolunda devam etmenin yanlış bir yöntem olduğunu da ifade eden Akbaytogan, üniversitede bu alanda Doktora bile yapılsa, ajans ortamı deneyimi olmayan herkesin, her zaman eksik kalacağını söyledi.
“Raflarda sıralı birçok tasarım ürettim”
Sektörel deneyimi edinebilmek için, yüksek lisans eğitimine devam etme şansı olmasına rağmen, üniversite mezuniyeti sonrasında profesyonel olarak ajans ortamına girdiğini de belirten Akbaytogan, markalama ve ambalaj tasarımı sektöründe uzmanlaştığını ve bu süreçte dev markalarla çalıştığını kaydetti.
“Halen raflarda sıralı birçok tasarım ürettim. Ben bir grafik tasarımcıyım ve profesyonel tasarım hayatımı, mesleğimin zirvesinde; Yaratıcı Ekip Sorumlusu olarak sonlandırdım. 2018’de meslek hayatım monoton bir tekrara girmeye başlamıştı ve benim için farklı bir şey yapma zamanı gelmişti. Tam o dönemlerde ARUCAD’da öğretim görevlisi olmak üzere davet edildim. Doktora çalışmalarıma da aynı dönemde başladım. Ve işte burdayım.”
“Ne yaptığını biliyorsan, tasarım kolaylaşır”
Öğrenci olduğu dönemde, çok değerli ama katlanması oldukça zor bazı hocaları olduğunu da itiraf eden Akbaytogan, baskı üretim teknikleri konusunda temel bilgisinin bu hocalardan geldiğini söyledi.
Bunu ağır bir ‘usta-çırak’ ilişkisi gibi de tanımlayabileceğini ifade eden Akbaytogan, profesyonel meslek hayatında Coca Cola, Aroma, Cappy, Schweppes ve Ülker gibi markalara tasarım yaparken endüstriyel baskı teknikleri konusunda uzmanlaştığını kaydetti. Akbaytogan, “sadece offset değil; aseptik kutu (Tetrapak), teneke kutu baskısı, Fleksografi ve Rotogravür ile üretim yapan firmalar ile çalıştım. Ne yaptığını biliyorsan tasarım yapmak kolaylaşır ama bunların basılabilir olması, hiçbir okulda öğretilmeyen bir deneyim ve uzmanlık gerektiriyor. Meslek hayatım bana bu bilgi ve deneyimi sağladı. Üniversiteye geldiğim zaman da bu atölye adeta beni bekliyor gibiydi” diyerek, Baskı-Üretim Teknikleri Atölyesi’nin çok geniş bir kullanım alanına sahip olduğunu da sözlerine ekledi.
“Her şeyin dijitalleştiği dünyada elle üretilen eserler yapıyorum”
Akbaytogan sözlerine şöyle son verdi:
“Burada sanat odaklı öğrencilerimiz ile baskı-resim eserleri, tasarım ve iletişim odaklı öğrencilerimiz ile de tipografik ve illüstratif baskı tasarım eserler üretiriz. Tüm öğrencilerim, çoğu zaman farkında bile olmadan endüstriyel baskı yöntemlerinin atası sayılan bu zanaatı öğrenmiş olurlar. İşte bu sebepten de bu uzmanlığın adı ‘Konvansiyonel Baskı Teknikleri’dir. Beni de etkileyen yanı, işin bu zanaat kısmı. Her şeyin dijitalleştiği bir dünyada elle üretilen, dokunsal eserler ortaya koyabilmek, işime tutku ile sarılmamı sağlıyor. Atölyede çalışırken zaman kavramı ortadan kalkıyor. Kullanılan her kalıp malzemesi, kağıt çeşitleri, boyalar ve kimyasallar bu zanaata ruh katıyor. Ellerini kullanarak bir eser ortaya çıkartmaya çabalıyorsun, saatler günleri kovalarken yavaş yavaş görsel bir eser ortaya koyuyorsun. Herkesden önce sen kendin bu işin zanaat ile beslenen bir ‘sanat’ olduğunun farkındalığına ulaşıyorsun. Arada hüsrana uğrasan da, geçirdiğin saatler ve verdiğin emek uğruna çabalamaya devam ediyorsun. Sonunda kalıcı olan ve çoğaltılabilen bir şey ortaya çıkartıyorsun. En güzel kısmı da, ortaya çıkarttığın eserin tek ve yalnız olmaması. Sınırlı sayıda üretim yapıyor ve imzanı attıktan sonra da kalıbı bozuyorsun. Bu işlem, benim için sanatın demokratikleşmesi gibidir. Ortaya çıkan eser, baskı yöntemleri ile çoğaltılmış olmasına rağmen orijinal, kopyalanamaz bir ‘Sanat’ eseridir.
Öğr. Gör. Korhan Akbaytogan