Alize Cansever
(ARUCAD Sanat Fakültesi 2. Sınıf Öğrencisi)
Edward Hopper (1882-1967), çoğunlukla Amerikalı Realist ressamlarla gruplanmış olmasına rağmen, kendisini empresyonist bir ressam olarak kabul etti. Yağlı boya resimleriyle tanınıyordu, aynı zamanda baskı, gravür ve suluboya da yapıyordu. Parsons Tasarım Okulu’nda okuyup 1930’ların başında çok başarılı olduktan sonra 1933’te Modern Sanat Müzesi’nde retrospektif yaptı. 60’lı ve 70’li yıllardaki Yeni Gerçekçilik ve Pop Art akımlarını etkilediği söylenir. Hopper, sıradan bir manzaraya farklı bir bakış açısı vererek resimlerini yükseltir, kontrast ve parlak renklerin yanı sıra ışığı, alanı ve açıları çok iyi kullanırdı.
Smithsonian Dergisi yazarı Avis Berman, 2007’de Edward Hopper hakkında bir makalede şöyle yazdı; “Hopper: 20. Yüzyılın Yüce Amerikan Realisti”. Avis Berman, Hopper’ın çalışmalarını “Amerikan yaşamının yalın ama samimi yorumları” ve “maksimum güçle kaplanmış minimal dramalar” olarak tanımladı. Resimlerinin onlara karşı belli bir dürüstlüğü ve körlüğü var. Bir ayarı, bir karakter seti ve belirli bir aktivitesi olmasına rağmen, biraz empresyonisttir. Resimlerin arkasındaki duyguyu hissetmek kolaydır, çok karmaşık değildirler, her şey açıktır. Tablonun gerçekleştiği yerden zamana ve insanlara kadar. Resimleri romantik ve savunmasız değil, gerçek gibiydirler, bu yüzden popülerdi. Ön yüz ya da yalan yoktu, sadece şehir yaşamını böyle görüyordu.
Bu onun Nighthawks tablosuna da yansıyor. Belirli bir izolasyon hissini hissedebileceğimiz bir yer. Resimde çok tanıdık gelen belirli bir yalnızlık ve soğukluk var. Edward Hooper, Nighthawks tablosu için “New York’un Greenwich Caddesi’nde iki sokağın birleştiği bir restorandan” etkilendiğini söyledi. Ancak, sahne o kadar dikkatli bir şekilde tasarlanmıştır ki, bu restoranın sadece estetik olarak değil, atmosferiyle de bugün hala var olduğunu söyleyebilirsiniz. Bir lokantada dört “Nighthawks” tasvir ediyor. Bir çift, yalnız bir adam ve aşçı. Dört kişi olmasına rağmen, hepsi kendilerini izole edilmiş hissediyorlar. Adam solda kolunun altında bir gazeteyle oturuyor, hala bu saatte tek başına çalışan bir aşçı. Ve yan yana oturan çift, ama sanki ayrı dünyalarda gibi hissediyorlar.
Photo: Nighthawks by Edward Hopper, 1942. 84 cm x 1.52 cm oil on canvas. School of the Art Institute of Chicago
Omuzları neredeyse dokunuyor, vücutları ve yüzleri birbirine bakmıyor, katı ve sert duruşlar, sıcaklık eksikliği, etkileşimde konfor eksikliği var. Bu aynı zamanda resmin izleyicisine de yansır. Sadece sahnede değil, izlediğimiz açıda da. Lokantanın girişini göremiyoruz, ışığı görebiliyoruz ama kaynağı göremiyoruz, sokağı görüyoruz ama nereye gittiğine bakmıyoruz. Tablo, dört ıssız Nighthawk’ımız için neredeyse bir vitrin gibi hissettiriyor. Hopper, bilerek izole bir temayı izlediğini inkar ediyor, ancak “bilinçsizce, muhtemelen, büyük bir şehrin yalnızlığını resmediyordum” diye itiraf ediyor. Bu tablo bize bir kez daha insan izolasyonunun zamansız olduğunu hatırlatıyor. Yıl, yer veya durum ne olursa olsun, herkesin aşina olduğu bir duygu. Edward Hopper, başlangıçta böyle hissetmesek bile, izolasyon ve yalnızlıkla vurgulanmamızı sağlar. Bu biraz iç karartıcı gelse bile, aslında güzel ve özgür bir duygu. İlk ya da son olmadığını bilmek, belli bir şekilde hissetmek. Bazen yanlış bir şey yoktur, ama yine de bir insan kalabalığı içinde izole edilmiş hissediyoruz. Edward Hopper’ın bu durumları tasviri özel bir teselli getiriyor.
*Nighthawk: Gece kuşu